Etiket Sanayicileri Derneği’nin 20. Kuruluş yıldönümünün de kutlandığı etkinliğin sonunda ESD-FINAT ve ESD Ömür Boyu Başarı ödülleri sahiplerini buldu.
ESD’nin 20. Kuruluş yıldönümü ile birlikte kutlanan 15. Etiket Bayramı, Etiket Sanayicileri Derneği (ESD) Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Okay’ın konuşmasıyla başladı. Etiket Bayramı toplantısına, ambalaj sektörünün dernek temsilcileri, etiket üreticileri, tedarikçiler, öğrenciler, öğretim üyeleri ve öğretmenler, sektörel basın, sponsorlar ve davetli konuşmacılar katıldı.
İlk günkü heyecanı bugün de aynı şekilde taşıdığını ifade eden ESD Başkanı Aydın Okay, Danimarka, Bulgaristan ve Yunanistan’dan gelen misafirlere hoş geldiniz diyerek “hoş geldiniz çiçeği” takdim etti. Derneğe yeni üye kaydetmek konusunda yaşadıkları sorunlara değinen Okay, “Sadece ESD değil diğer dernekler de aynı sorunları yaşıyor. Yeni üyeler kaydetmekte zorluk yaşıyoruz. Bunu aşmak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ancak çok fazla başarılı olduğumuz söylenemez. Bunun nedenini de dernekler yasasında görüyoruz. Dernekler yasası, Türkiye’de gönüllülük esasına göre çalışıyor. Artık bizim gibi sektör derneklerinin gönüllülük esasına göre yönetilmesi çok kolay değil. Muhakkak yetki ve sorumluluk taşıyan dernekler statüsüne geçmemiz lazım. O zaman biz üyelerimize ve Türkiye ekonomisine çok daha fazla katkı sağlayabiliriz. Bununla ilgili çalışmalarımız da devam ediyor” diyor.
FINAT ile yaptıkları ortak çalışmalardan bahseden Okay, daha önce lise ve üniversite düzeyinde verdikleri etiket ödülünü vermeyeceklerini öğrencilerin direkt olarak Uluslararası FINAT yarışmasına katılabileceklerini duyurdu. Etiket Bayramı’nın konuşmacıları ve konuşma konuları hakkında da bilgi veren Okay, katılanlara ve sponsorlara teşekkür etti.
Aydın Okay’ın ardından mikrofona gelen Türk – Yunan Ticaret Odası Başkanı Panagiotis Koutsikos, etiket sanayisindeki trendlerden bahsettiği konuşmasında, etiket sanayisindeki taleplerin hangi yönde olduğunu anlattı. Türkiye ve Yunanistan’da baskı ve ambalaj konusunda eğitimli gençler yetiştirilmesinin gerekliliğine değinen konuşmacı, Türk-Yunan işbirliğinin önemine de vurgu yaptı.
Sarıbekir: “2023 hedefimiz 30 milyar dolarlık pazar büyüklüğü ve 10 milyar dolarlık ihracat”
Ambalaj Sanayicileri Derneği (ASD) Başkanı Zeki Sarıbekir, ESD’nin 20. kuruluş yıldönümünü ve 15. Etiket Bayramı’nı kutlayarak başladığı konuşmasında ambalaj sektörüne dair bazı istatistiklerden söz etti. Sarıbekir, “Türkiye ambalaj sektörü, 2017 yılında 20 milyar dolar pazar büyüklüğüne ulaştı bu rakamın 2018’de de 23 milyar dolara ulaşacağını tahmin ediyoruz. 2017 yılında sektörümüz 180 ülkeye 2 milyon 125 bin ton ambalaj ihracatı gerçekleştirdi. 4 milyar 145 milyon dolarlık ihracat geliri elde ettik. 2017 yılında sektörümüzün dış ticaret fazlası 787 milyon dolar oldu. Ve ülke ekonomisinin en önemli önemli sorunlarından biri olan dış ticaret açığının kapanmasına sağladığımız katkıyı arttırarak sürdürdük. Bununla birlikte ihracat birim fiyatlarımız da Türkiye’nin ortalamasının üzerinde bir performansla gerçekleştirdik. Türkiye ambalaj sektörü olarak 2018 yılında 4,5-5 milyar dolarlık bir ihracatla seneye kapatacağımızı düşünüyoruz. 2018 yılının ilk yarısında 2 milyar 306 milyon dolarlık ihracat geliri elde eden sektörümüz 1 milyar 767 milyon dolarlık da ithalat gerçekleştirdi. Katma değerli üretime odaklanarak istikrarlı büyümesini sürdüren Türkiye ambalaj sanayimiz 2018 yılının ilk 6 ayında toplamda 540 milyon dolarlık dış ticaret fazlası verdi. Bir önceki senenin aynı dönemine göre miktar olarak %8 değer olarak %17’lik bir artış gösterdik. Ürettiğimizin en az yarısını ihraç etmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti’mizin 100. Yılını kutlayacağımız 2023’te 30 milyar dolarlık Pazar büyüklüğüne ve 10 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşacağız. Türkiye, Avrasya’nın ambalaj merkezi olma yolunda hızla ilerleyecek” diyor.
“Avrasya Ambalaj Fuarı’na toplam 58 bin 518 kişi katıldı”
Sarıbekir, ASD ve Reed Tüyap Fuarcılık işbirliğiyle düzenlenen Avrasya Ambalaj İstanbul Fuarı ile ilgili olarak şöyle devam etti “Bu yıl 31 Ekim-3 Kasım tarihleri arasında fuarımızı gerçekleştirdik. Yirmi dördüncüsünü düzenlediğimiz fuarımız ilk yılından bu yana tam 40 kat büyüdü. Bu yıl 115 ülkeden son rakamlara göre 8 bin 101 yurtdışından 50 bin 417 de yurtiçinden olmak üzere toplam 58 bin 518 profesyonel ziyaretçiyi ağırladık. Bu çok büyük bir rakam. İnterpack’a 150 bin kişi katılıyor ama üç yılda bir oluyor. Biz her yıl yapıyoruz. Özellikle çevre ülkelerden çok ziyaretçi geldi.
Türkiye ambalaj sektörümüzün yeni ihracat pazarlarına açılmasına fırsat sağlayan fuarımızın seneye 25. yılı olacak. Çeyrek asırdır her yıl istikrarlı büyümesini sürdüren sektörümüzün azim ve başarısına yakışır bir fuar gerçekleştireceğimiz inancına sahibim. Bu yıldan başlayarak fuarımızın gerçekleştirildiği haftayı da ASD Ambalaj Haftası olarak kutladık ve kutlayacağız. ASD Ambalaj Haftası’nda 14. Ambalaj Tasarımı Ulusal Öğrenci Yarışma’mızın ödül töreni de organize edildi. Gençlerimize çok değer veriyoruz. Onlar bizim geleceğimiz. Finale kalan 112 ambalaj 12 Ekim akşamı 500 davetlinin katıldığı törende ödüllerine kavuştu. Yarışmamızda 2 yılda bir katılım oluyor. 2020 yılında yarışma takvimini de belirleyerek önümüzdeki günlerde sizlere duyuracağız.”
FINAT Yönetim Kurulu Üyesi ve Pazarlama Komitesi Başkanı Jakop Landberg de konuşmasına ESD’nin 20. Yılını ve 15. Etiket Bayramı’nı kutlayarak başladı. FINAT hakkında bilgi veren Landberg, Avrupa’daki etiket sanayisinin istatistiklerini paylaştı. Etikette dijital teknolojinin kullanımına değinen Landberg, etiket sektörünün geleceğine dair öngörülerini katılımcılara aktardı.
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Köse, yaptığı “Baskı Dünyasında Akademikleşme” başlıklı konuşmasında sektöre daha iyi yetişmiş insanların nasıl kazandırılacağı konusundaki düşüncelerini paylaştı.
Sektör bir araya gelerek eğitimi desteklemeli
Sektörün sürekli olarak akademinin üretim sürecinde çalışacak eleman yetiştirmediğinden şikayetçi olduğunu söyleyen Köse, “Dijital dönemin içindeyiz ama hala dijitalleşemedik. Hybrid teknoloji geldi kapıya dayandı ama bununla ilgili bilgisi olan kaç kişi var akademik dünyada? Hybrid bir makineyi öğrencilere aktaracak bir hoca yok. Önce bu akademisyenlerin yetişmesi lazım” diyor ve ekliyor “Sektörün bir araya gelip değişim ve dönüşümleri destekleyecek bir eğitim altyapısını oluşturması gerekiyor. Eğer sektör disiplinler arası bilgiyi ve motivasyonu kucaklayıp ileriye taşıyamazsa gerçekten bütün çabalar boşa gidecektir. Bir sürü meslek yüksekokulu, dört yıllık yüksekokulumuz var. Ama sektör buradan mezun olanları istemiyor, istihdam da edemiyor. O zaman yeni bir yapı kurmak zorundayız. Bu zorunluluğu epeydir dile getiriyorum. Ama mesafe kat edemiyoruz. Bu sektörün içinde dönen çarkı bizi yönetenler pek bilmiyor. Onlara bunu anlatacağız. Bu sektörün yeni, disiplinler arası çalışan, eğitimi en az %40 İngilizce olan bir eğitim sistemine ihtiyacı var.”
TWAB Danışmanlık Yöneticisi Mehmet Sönmez, dünyada ve Türkiye’de ekonomini geleceği ile ilgili öngörülerini paylaştı.
Sönmez’in temel güncel ekonomik konularda görüşleri özetle şöyle:
“Ekonomik öngörülerim genelde tutuyor. Geçen yıl burada 2018’de dövizle borçlanmadan uzak durun 6 liralar gözüküyor demiştim. O zaman Dolar 3,80’di.
Dünyada geçen seneden bugüne koşullar çok değişti. Özellikle likidite tarafında dolar kısmında Amerika’ya doğru bir dolar akışı var. Amerikan yönetimi geçen sene Amerikan şirketlerinin en çok şikayet ettiği kurumlar vergisi oranını oldukça aşağıya, %35’lerden %22 seviyelerine indirdi. Amerika’da yatırım yapmak isteyenlere birçok teşvik getirdi. Dünyada şu anda Amerikan şirketlerinin 2 trilyon dolar fazla parası Amerika’ya doğru giriş yapıyor. Hem vergi avantajından dolayı hem de Amerika içerisinde yatırım yapmanın çok daha cazip olmasından dolayı. Özellikle de gelişmekte olan ülkelerden çıkışların nedeni bu. Biz şimdi ağzımızla kuş tutsak o dolarları buraya getirmemiz söz konusu değil çünkü Amerika çok cazip.
İkincisi dünya ticaret savaşlarını izliyoruz. Her ülke kendi gardını almaya çalışıyor. Dolar Amerika’ya gidiyor Japonya Japon Yeni’ni kendi ülkesine çekmeye çalışıyor. Avrupa, başta Almanya, avroyu cazip kılmak için bir takım önlemler alıyor. Şu anda Amerika’da 10 yıllık hazine bonolarına bakıldığında faiz %3. Dünyanın en sağlam hazinesi %3 faiz veriyor. Taş attın da kolun mu yoruldu? Git Amerikan hazinesine kağıdını al, unut. Bu cazip ortamda gelişmekte olan ülkelere döviz çekmek çok zor. Önceki yıllarda böyle değildi. Amerikan yönetimi Amerika için çok doğru şeyler yapıyor ama Dünya’nın canına okuyor.
Dünyada büyümede sıkıntı var. Artık ülkeler büyüme üzerine değil mevcudu koruma stratejisiyle hareket ediyor. Bununda sebebi, global ticaret savaşları. Önümde dün aldığım bir takım rakamlar var. Dünyada ülkelerin birbirine yaptıkları ihracat miktarında %53 oranında, önemli bir düşüş var. Her ülke kendi ithalatını kısmaya çalışıyor. Cari açığı olan daha az cari açık vermeye, cari fazlası olan ülkeler daha fazla cari fazla vermeye çalışıyor. Meksika’nın ihracatının %90’ı Amerika’ya, yani Amerika öksürse Meksika zatürre olur. Aynı şey Kanada için de geçerli. Kanada’nın ihracatının %85’i Amerika’ya. Hong Kong’un ihracatının ise %85’i Çin’e. Çin’deki olası bir hastalık Hong Kong’u direkt etkiler.
Petrol fiyatları Aralık 2017’de 50 dolar civarındaydı sonra 80 dolara çıktı bu aralar 70 dolar civarında. Özellikle petrol ve doğalgaz ithal eden ülkeler için bir önceki yıla göre %50 bir maliyet artışı var. Bu durumdan gelişmekte olan ülkeler çok etkileniyor. İthalatı ihracatından daha fazla olan ülkeler döviz kurlarından daha fazla etkileniyor. Kolombiya, Türkiye ve Arjantin cari açıkta dünya rekorunu kırıyor. Türkiye bu sene 55 milyar dolar cari açıkla seneyi kapatıyor. 2019 yılında 30-35 milyar dolara inecek bu rakam. Çünkü lüks tüketimde daralma var, herkes ayağını yorganına göre uzatıyor. İhracat için ithalat elbette olacak. Ama tamamen ithal ürün satan firmalar bundan çok etkilenecek. Tabii petrol fiyatları 70 dolar civarında kalırsa.
Bizim en büyük sıkıntımız borçlar. Ülke olarak 453 milyar dolar borcumuz var. Bunun 330 milyar doları özel sektör borcu, devletin borcu ise 120 milyar dolar. Bizi diğer ülkelerden ve 2001 krizindeki durumdan ayıran önemli bir özellik bu. O zaman devlet borçluydu şimdi borçlu olan özel sektör. Bu 330 milyar dolar borcun yaklaşık 180 milyar doları önümüzdeki 12 ay içerisinde ödenecek. Ayrıca cari açığımızın da iyimser bir tahminle 30 milyar dolar olacağını varsayarsak, bu rakam 210 milyar dolar eder. Bu 210 milyar doları ödeyebilmek için bizim ihracatımızın ve turizm gelirlerimizin 210 milyar dolara denk gelmesi lazım. İhracatımız bir önceki yıl 157 milyar dolardı bu sene 165 milyar doları bulacak gibi görünüyor. Turizm bu sene geçen yıla göre iyi geçti, 27 milyar dolarla kapayacağız seneyi. Bu ikisini toplarsak 190 milyar dolara denk geliyor. Bize lazım olan ise 210 milyar dolar. Peki kasamızda ne var, yani rezervlerimizde? 31 Aralık 2017’de dolar rezervimiz 107 milyar dolardı. Bunun 3 bileşeni var. Bir tanesi altın rezervi, savaş, kıtlık gibi olaylar için. Diğeri, yani büyük kısmı, döviz mevduatı sahiplerinin bankalardaki mevduatlarının bir kısmı. Bu para ne bankaların ne de Merkez Bankası’nındır, bu para mevduat sahiplerinindir. Üçüncü kısım da serbest rezervdir. Bütün döviz al sat işlemleri bu serbest rezerv kısmından yapılır. 107 milyar dolarlık toplam rezervin 30 milyar doları serbest rezerv miktarıydı. Bugün 107 milyar dolar 85 milyar dolara inmiş durumda. Serbest rezerv de 30 milyar dolardan 20 milyar dolara indi. Bizim serbest rezervimiz 20 milyar dolar. İhracata, özellikle ithalatı daha düşük ihracata daha fazla ağırlık vermemiz lazım. Turizmde ise artık sayıya değil gelen turistin harcadığına odaklanmamız lazım. Kaliteli turisti çekmemiz lazım. Bunu da bir %10-15 oranında yukarı çekersek ucu ucuna da olsa bu çarkı döndürebiliriz.
“Kur baskısı devam edecek”
Borsa ve menkul kıymetler ise bizim dışımızdaki sebeplerle çok cazip olacak gibi görünmüyor. Ağzımızla kuş tutsak Amerika’daki doları buraya getirmemiz çok zor, çünkü Amerika çok cazip. Bu nedenle kur baskısı devam edecek. Geçen sene burada dolar 3,80 civarındayken “Dolar, 6 lirayı bulacak, ne olur dövizle borçlanmayın” derken bugün aynı şeyi tekrar etmek istiyorum. Eğer ihracat yapmıyorsanız, gelecek sene de lütfen dövizle borçlanmayın. İhracat yapıyorsanız tabii ki dövizle borçlanabilirsiniz. Ama Türk Lirası kazanıp dövizle borçlanırsanız sıkıntı olur.
“Gelecek sene büyümede küçülme olacak”
Seneye pek büyümeyeceğiz. Niye? Çünkü biz son iki sene büyümeyi iç taleple sağladık. İç talebi de tetikleyen kredi faizleri oldu. Tüketici kredileri faizleri düşerse talep artar, ne zaman faizler artarsa talep kesilir. Ayağı yorgana göre uzatmak felsefesi devreye girer. Bu seneyi %4 büyümeyle kapatacağız. Seneye tahminler büyümenin %1, en fazla %2 olacağı şeklinde. Bu da sağlıklı bir şey. Bizim biraz fit olmamız lazım. Dolayısıyla iç talep, (ambalaj sektörünü de ilgilendiriyor) daralacak. İç talep daraldığında raftan alınan ürünlerde de bir azalma söz konusu olacak. Büyümede küçülme olacak. Bu nedenle gelecek senenin bütçesinin yapıldığı şu dönemde buna dikkat etmek gerekir. Yatırımlarınızı özellikle döviz kredisi kullanmadan, kullanıyorsanız da bunu hedge ederek yaparsanız seneye sağlıklı ve fit olacağına inandığımız Türkiye ekonomisinden siz de sağlıklı bir şekilde çıkarsınız.
“İhracatınız yoksa döviz kredilerinden uzak durun”
Enflasyon seneye %23 civarında olursa mevduat faizi Türk Lirası bazında %25, kredi faizi %26 olacak demektir. Önümüzdeki yıl TL faiz oranlarında büyük bir düşüş matematiksel olarak mümkün değil. Dövizde kur baskısı devam edeceğinden ihracat yapmıyorsanız döviz kredilerinden uzak durmanızı tavsiye ederim.
“Dolar önümüzdeki sene sonunda 8 TL’ye yaklaşır”
Tüketici tarafında bir daralma olacak, satın alma gücümüz düşüyor. Şu anda 9 bin 300 dolara düştük (10 bin dolardan). Bu, seneye 8 bin 700 civarına düşer. Şu an dolar 5,50 civarında, yılı 6 lirayla kapatırız. Seneye de dolar artışı enflasyonun üzerinde olur. Enflasyon %25 olsa, dolar da %30’luk bir artışla kur 8 liraya bulur.
“Güveni sağlamanın yolu hukuktur”
İş hukuku konusunda uzman olan Avukat Ümit Tuncer Ersoy’un konuşmasının bazı önemli kısımları ise şöyle:
“Son yıllarda yaşadığımız kriz finansal bir kriz değil, güven krizi. Çok uzun süreli planlar, programlar yapamıyoruz. Öngörülü davranmamız imkânsız. Türkiye dış kaynaklı büyüyen bir ülke. Yurt dışından para alacağız, işleyeceğiz, ihracat yapacağız ve para kazanacağız. Artık, yurt dışından da para bulamıyoruz. Çünkü son yıllarda güven azaldı. Yurt dışındaki paranın bizi sevmekle ya da sevmemekle alakası yok. Türkiye’nin güvenilir olup olmamasıyla alakalı. Güveni sağlamanın en önemli yolu da hukuktur.
Yasalarda da çok değişiklik yapılmamalı. Hukuk öyle bir şeydir ki toplumdaki bir normun hukuk normu haline gelebilmesi için en az 20-25 yıl gerekir. Hukukçular toplumun önünden gitmez, hukuk toplumun arkasından gider. Hukukçular olarak yeni doğmuş bir uygulamaya ilişkin bir yasa düzenleyemeyiz. Ben mesleğe başlarken, İcra İflas Kanunu’nda Konkordato vardı. Bizim bildiğimiz, borçlu şirketin ya da şahsın belli sebeplerden dolayı borçlarının tamamını ödeyemeyeceği anlaşılınca borçluların bir araya gelerek alacaklarının bir kısmından vazgeçip borçların ödenmesi sistemiydi. Bu, güzel bir sistem. Neden? Taa 1923 yılında İcra İflas Kanunu Türkiye’ye ilk geldiğinde bu güzel sistem öğrenilmişti. Mahkemeler, icra iflas daireleri bunun nasıl işleyeceğini biliyorken birden bunu kaldırdık İflasın Ertelenmesi müessesini getirdik. O zaman itirazlar geldi, ancak dinlenilmedi. Yasaları tartışarak parlamentodan geçirme geleneğimizi de kaybettik. Hukukta bir müessese kaldırılıp yerine başka bir müessese getirildiğinde bunun nerelere nasıl sirayet edeceğinizi de bilemezsiniz. Maalesef İflasın Ertelenmesi müessesi de çok kötü kullanıldı. Piyasayı da ciddi şekilde bozdu. Bundan en çok zarar görenler ise dürüst şirketler oldu.
Konkordato, İflasın Ertelenmesi müessesi gibi işlemler aslında güzel şeyler değiller. Ben ofisime birisi konkordato için geldiğinde ya da iflasın ertelenmesi için geldiğinde çok hoş karşılamıyorum bir bankacı olarak. Neden? Zaten Türkiye’de borcunu ödeyecek herkese, bankalar dâhil, piyasalar dahil herkes yardımcı olur. Eğer siz bir bankaya gidip “Ben senden kredi aldım. Ama şunlar oldu, nasıl bir şey yaparız?” dediğinizde her banka size 6 ay ile 1 yıl arasında yeniden yapılandırma sağlar. Piyasa da aynı şekilde. Ancak biz bu müesseseleri öyle güzel şeyler olarak lanse ettik ki işadamları bunları tercih ediyor. Bu müesseselerin amaçları doğru, Türkiye’deki uygulanış biçimleri doğru değil. Biz yasalaştırma yaparken bunları topluma ve işadamlarına doğru anlatmıyoruz. Bugüne kadar konkordatoya ve iflasın ertelenmesine başvurup yeniden ticaret hayatına dönen 4 ya da 5 şirket gördüm. Bunların hepsi kötü niyetli yaklaşımlar. Bu tip kötü niyetli davranışların bütün faturasını bizler ödüyoruz. Bankalar bu parayı bu insanlardan alamadığında sizden, bizden alıyor.
“Konkordato ve iflas ertelemenin kazananları avukatlardır”
Kimse kimseye borç ödememeyi, bilançolarda oyunlar yaparak 3 tane bilirkişi raporu, iki tane mahkeme kararıyla konkordato talep etmeyi iyi bir şey gibi anlatmasın. Konkordato ve iflas erteleme müessesinin kazananları avukatlardır. Herkes dürüstçe, şeffafça borcunu ödemek için yollara gitsin. Bazen çıkacağınız yol olmayabilir, batabilirsiniz. Batmak da değerlidir, dürüstlüktür. Türkiye’de iflas etmek yüz kızartıcı suçlardan birisi ama Avrupa’da ya da Amerika’da değil. İflas edersiniz, herkes alacakları oranında iflas masasında tatmin olur, alnınız ak gidersiniz.
“Belirsizlik dönemlerinde sakin olun, anlık reaksiyonlar vermeyin”
Belirsizliğin arttığı dönemlerinde sakin olun, anlık reaksiyonlar vermeyin. Biz krizlere çabuk adapte olabiliyoruz. Devlet de çabuk adapte oluyor. Bu krizler başka yerlerde yaşansa bunlara reaksiyon verilmesi yılları bulabilir. Çok çabuk karamsarlığa kapılıp hemen reaksiyon alırsanız zarar görürsünüz. Sakinleşmek lazım, kararları daha kısa vadeli şekle sokarak, başkaları ne yapıyorsa siz de ona göre hareket edeceksiniz. Belirsizliğin fazla olduğu durumlarda sakinleşeceğiz.
Türkiye hiçbir zaman için batmaz, çok zor günler geçirmiş ülkeyiz. Bu kadar kötülüğe rağmen dünyada parası yeniden %20 güçlenen ülke biziz. Türkiye şu an yabancılar açısından çok cazip bir halde. Türk fonlarına yatırım yapanlar, Türk şirketleriyle ortaklık kuranlar, Türkiye’den gayrimenkul alanlar yine kazanacak. Bizim ülkemizde iş yapmayı bilen, sahada olan, yerli ve yabancı yatırımcı her zaman para kazanır.”
Danışman Prof. Dr. Acar Baltaş ise “Zor zamanlarda çeviklik ve dayanıklılık” başlıklı bir sunum yaparak, stresli bir çalışma yaşamları olan iş adamlarının bu stresle nasıl başa çıkacaklarını anlattı.
ESD-FINAT ve ESD Ömür Boyu Başarı Ödülleri sahiplerini buldu
Etiket Bayramı, ödül töreni ile sona erdi. FINAT’ın ESD’nin 20. Kuruluş Yıldönümü için gönderdiği hediyeyi FINAT Pazarlama Komitesi Başkanı Jakop Landberg ESD Başkanı Aydın Okay’a takdim ederken, ESD’nin FINAT’a hediyesini de Okay, Landberg’e takdim etti. Okay, FINAT’la yaptıkları işbirliği çerçevesinde artık Türkiye’de Etiket Baskı ve Tasarım Yarışması düzenlemeyeceklerini, direkt olarak FINAT’ın düzenlediği yarışmalara katılacaklarını ifade etti.
FINAT’ın düzenlediği yarışmada derece alan iki firmaya ödülleri takdim edildi. Bu ödülleri DGS Baskı Teknolojileri A.Ş. ve Çiftsan Etiket aldı. ESD Ömür Boyu Başarı Ödülü ise geçtiğimiz yıl vefat eden Avram Bahar adına Cenk Bahar’a takdim edildi. Ödülleri Jakop Landberg verdi.