Ekonomideki daralma ve durgunluk nedeniyle siparişlerin kısılması konvansiyonel ve dijital makinelerden oluşan geniş makine parkıyla düşük tirajlı siparişlere de hızlı ve ekonomik yanıt verebilen firmaya artı değer olarak dönüyor.
Setag Etiket her zamanki standında Avrasya Ambalaj İstanbul 2018 – 24. Uluslararası Ambalaj Endüstrisi Fuarı’na katıldı. Setag Etiket Genel Müdürü Gürbüz Erenoğlu, fuarda sorularımızı yanıtladı.
Setag için 2018 şu ana kadar nasıl geçiyor? Bu dönemde ihracat çok önemli ve sizin ihracatınız nasıl etkilendi?
Orta Doğu pazarına pek çalışmıyoruz. Daha çok Avrupa pazarına, Almanya ve İsviçre’ye çalışıyoruz. Orta Doğu’da biraz Mısır ve biraz da İran ile iş yapıyoruz.
Türkiye’de olduğu gibi dünyada da ekonomik değişim var. Meşhur globalleşme artık nasyonalizme dönüşmeye başladı. Tabii ekonomik sıkıntı Avrupa’da da var. Hem siyasi olarak Avrupa Birliği’nin devamı hem Birlik içindeki büyük ülkelerin ekonomik sıkıntılarla boğuşması, İngiltere’nin ayrılmak istemesi, bu ayrılığın nasıl olacağı, Gümrük Birliği devam edecek mi, etmeyecek mi gibi sorular var. Bu tabii ticareti de etkiliyor. Bugün İngiltere’ye sıfır gümrükle mal gönderebilirken yarın belki ilave vergilerle karşılaşılacak; bu tür şeyler bir soru işareti olarak insanların karşısına çıkıyor.
Sizin İngiltere’ye ihracatınız var mı?
İhracatımız yok ama görüştüğümüz firmalar var. “Brexit belli olsun, bekleyelim” diyorlar. Dolayısıyla burada iş gücü Avrupa’ya göre çok ucuz, avantajlarımız var ama biz ağırlıklı olarak iç piyasaya çalışıyoruz. Son dönemlerdeki sıkıntılar herkesin malumu. Biz çok etkilenmedik çünkü mümkün olduğu kadar öz sermayesiyle yatırım yapan, banka kredisi kullanmaktan kaçınan, belli sıkıntıları önceden görüp gerekli tedbirleri almış bir firmayız. Ama ne kadar tedbir alırsanız alın, etkilenen bazı müşteriler sizi de biraz etkiliyor.
Müşterilerinizin ihracatçı olmasının da az etkilenmenizde payı var mı?
Şu anda etiketi yoğun olarak kullanan lokomotif sektörler var. Bir otomotiv satışı düşebiliyor ama gıda pek etkilenmiyor. Bizim de müşteri yoğunluğumuz özellikle gıdada ve bunların birçoğu da ihracat ağırlıklı çalışıyor. Diğer sektörlerde de ihracat ağırlıklı çalışan birçok müşterimiz üretime devam ediyor. Ülkede zaten üretim az ama üretim yapanlar da belli bir şekilde devam ediyor ama bir şekilde herkes etkileniyor. En azından ‘lot size’ küçültüyorlar; bir aylık etiket siparişi veriyorsa on günlük veriyorlar. Bu da bir şekilde bizim için artı oluyor. Çünkü gerek makine parkı gerek dinamizm olarak düşük adetli işlerde müşterilerin ihtiyaçlarına anında cevap veriyoruz. Müşterinin müşterisi ona baskı yapıyor, o bize baskı yapıyor; biz de iyi cevap verebildiğimiz için bu bize artı değer olarak geri dönüyor.
Bu tür taleplerde en çok dijital ekipman mı konvansiyonel ekipman mı kullanıyorsunuz?
Her ikisini de kullanıyoruz. Kırılma noktasını hesap edip, o işin dijital ya da konvansiyonel makinede basılacağına karar veriyoruz. Bazen de makinenin uygunluğuna göre karar veriyoruz. Belli bir esnekliğimiz olduğundan, bu taleplere çok rahat yanıt verebildiğimizden bu bizim üstünlüğümüz olarak ortaya çıkıyor. Geniş makine parkımıza uygun, farklı enlerde belirli bir ham madde stoğu tutmak zorundayız ama müşterinin ihtiyacına esnek yanıt verebilmek için bunu yapmamız gerekiyor.
En son ne zaman yatırım yaptınız? Yeni projeler var mı?
En son 2015 yılında yatırım yaptık. Bir dijital laklama ve sıcak yaldız makinesiyle ilgili düşüncelerimiz vardı ama bunu askıya aldık. Bunun yanında sarım makinesi, finishing makinesi gibi ihtiyaç doğrultusunda ufak tefek yatırımlar yapmaya devam ediyoruz. Sektörümüzdeki gelişmeler inanılmaz. Siz buna ayak uyduramazsanız olmuyor. Müşterinin ihtiyaçları doğrultusunda bazı şeyleri yapmak zorundasınız. Ama eskisi kadar rahat yapmıyoruz. Daha çok düşünüyoruz. Hele dövizin bu kadar artmış olmasıyla en ufak bir yatırımın Türk Lirası karşılığı 200 bin – 300 bini buluyor. Bu yüzden yatırım yaparken de biraz daha düşünüyorsunuz.
İthalata dayalı bir sektör olarak, ithalat maliyetlerini fiyatlarınıza yansıtma süreci nasıl gelişti?
Bizim iki sıkıntımız oldu. İlki döviz kuru artışı, ikincisi boya, lak, kâğıt, film gibi ham madde fiyatlarındaki döviz bazlı artış. Müşterilerimiz zaten döviz kuruna bağlı artışlardan hoşnutsuz; siz bir de % 10 döviz bazlı artışı yansıtmak istediğinizde pek hoş karşılanmıyorsunuz. Biz de kısabildiğimiz kadar kendi kârımızdan kıstık, işimizi biraz daha verimli hale getirerek bunu müşterimize % 10 yerine % 4-5 gibi oranlarda yansıtmaya çalışıyoruz. Başarılı olduğumuz ve olamadığımız noktalar var; hem döviz hem ham madde fiyatları arttı. Nereye kadar böyle gider, bilmiyoruz.
İş kısma noktasına gelince, ücretleri, vergileri kısamıyorsunuz; neticede prosese bakıyorsunuz. Burada daha iyi, verimli yapabileceğinizi düşündüğünüz şeyler var mı?
Biz zaten kurulduğumuz günden beri bu mantıkla çalışıyoruz. Birçok veriyi toplayıp onları değerlendirdikten sonra üretime yansıtmaya çalışıyoruz. Örneğin A firmasının üretimdeki hızı, boya sarfiyatı; B firmasının üretim hızı, boya sarfiyatı gibi verileri en başından beri değerlendiriyoruz. İşleri daha kolaylaştırmak için yazılımla destekleme, makineleri daha ileri teknolojili makinelerle değiştirme gibi şeylerle de desteklemeye çalışıyoruz. Ama bu da bir yere kadar… Ekonomide bir “opportunity cost – fırsat maliyeti” kavramı var; bu yaptığınız şey size ne kazandırıyor, ne kaybettiriyor? Makineler çok gelişmiş de olsa, elemanlarınız eğitimli değilse bu makinelerden gerektiği gibi yararlanamıyorsunuz. Onun için biz elemanları yurt içi ve yurt dışı eğitimlere gönderiyoruz. Makineleri gerek planlama gerek renk sıralamalarıyla daha verimli kullanmaya çalışıyoruz. Yapabildiklerimizi maksimum düzeyde yapmala çalışıyoruz. Başarılı da oluyoruz.
Kağıt ve diğer üretim girdilerinin ithal olması sizi nasıl etkiliyor?
Tüm ham maddelerimiz yurt dışından geliyor. Bu bizim için büyük bir handikap. Çok az da olsa bir kâğıt üretimimiz vardı, maalesef kâğıt fabrikalarımız kapandı. Çok az miktarda Dalaman’da kraft üretimimiz var. Bu ülkede ortalama 4 milyon metre kare kâğıt tüketimi var ve bunun tamamına yakınını ithal ediyoruz. Mürekkepte büyük çoğunluğu yurt dışından geliyor, en azından yerli üretimlerle destekleniyor. Ama bu döviz girdileriyle başa çıkmak zor. Çok şükür etiket sektöründe fiyatlar döviz bazlıydı. Bizler matbaa sektörü kadar kötü değildik. Sektörümüz için daha iyi günler yaşayacağımızı umut ediyoruz.
Kâğıt için selüloz, selüloz için endüstriyel orman gerekiyor. Endüstriyel ormanın, okaliptüsün çok su kaynağı tüketeceği ileri sürülüyor. Sizin bu konuda görüşünüz nedir?
Bu doğru, sınırlı su kaynaklarımızı çok hor kullanıyoruz, sınırlı suyu bir de endüstriyel ormanla tüketirsek sıkıntı yaratabilir ama kâğıt ithalatının da bir bedeli var. Orada ne kazanıp ne kaybedeceğimize bakılmalı. Zaten bugün bir kâğıt fabrikası kurmak çok büyük meblağlarla mümkün olabilen bir şey. Bugün özel sektörde büyük meblağlarla bu işe girişebilecek birileri olduğunu düşünmüyorum. Devlet destekli teşviklerle belki olabilir ama devletin elindeki kâğıt üretimi de bir şekilde bitirildi. Bütün yönleriyle ele alınıp değerlendirilmesi lazım ve bir an önce kendi kâğıdımızı üretmemiz gerekir. Farklı bir sektör olarak endüstriyel orman düşünülebilir ve birçok işsize iş imkânı da sağlanmış olur.